18 Ağustos 2007 Cumartesi

DANSIN USTALARINDAN PATRİCK DE BANA İLE RÖPORTAJIM

Nefes almadan sanat ölü bir şeydir’ felsefesiyle nafas adını verdiği grubun , yönetmenliğini ve koreografilerini üstlenen Patrick,dansı yaşam döngüsü olarak görmüş, insan yaşamının en ruhani ve sihirli yanlarının ancak dans sanatıyla var olabileceğini ve dünyanın tüm kültürlerine bu yolla seyahat edileceğini gösterilerinde bize yansıtmıştır..3 Mayısta verdikleri muhteşem gösteri sonrasında yaptığımız söyleşide onun felsefesini daha çok özümsedik,paylaştık.Sahneye çıktığı zaman tüm bakışların bir vücuda nasıl toplandığını etrafına nasıl bir enerji ve ışık yaydığını,dansın onun gerçekten nefes aldığı tek etken olduğunu gördük..Patrıck De Bana sahnede gerçek bir devdi.... AMF- Patrick De Bana yı bana nasıl tanımlarsınız?Kimdir?Sizi en iyi hangi kelimeler anlatabilir?PB- Ben yarı alman, yarı afrika asıllıyım. Almanya’da doğdum. Afrika’da kaldım. Şimdi ise İspanya’da yaşıyorum. Eğer kendimi tek kelime ile tarif etmek istersem, beni anlatabilecek tek kelime bir çok kültürü tek bir çatı altında birleştiren dansçı........AMF- Dans hayatınıza nasıl girdi ? Bu bir çocukluk tutkusu muydu , yoksa hayat mı bu yönü tayin etti ?PD-. Ben dans etmeye altı yaşında başladım. Daha sonra baletlik,öğretmenlik hepsi sırayla geldi. On yıl, Alman Opera ve Balesi için çalıştım. Bu on yıl içerisinde dünyanın en ünlü, en önemli hocaları ile çalıştım, belki de benim en büyük avantajım buydu.Demek istediğim, eğer benim repertuarıma bir göz atarsanız, birçok arap müziği veya arap tınıları ya da afrika müziklerinin olduğunu farkedeceksiniz. Örneğin bu akşamki gösterimde, Afrikadan Somalili bir kadın yerel tınılarla süslü bir şarkı söylüyor, bunu kullandım. Ayrıca koreografimdeki figürlerinde birçoğu yerel hareketlerden uyguladığım figürler.AMF- Sizin klasik bale eğitiminiz var mı ?PD- Tabiki. Ben dansa baleyle başladım. Saf klasik bale eğitimi aldım. Ben Hamburg Konservatuarından mezun oldum, Almanya’da. Aynı zamanda Alman Devlet Opera ve Balesinde direktörlük yaptım. Gösterimden de anlayacağınız gibi, danslarımda ve figürlerimde hep klasik balenin izleri var. Temeli ve esası Klasik Bale.AMF- Ben de dans etmeyi çok seviyorum.. Ve o zaman kendimi kaybediyorum.. Sanki ben değilim.. Vücudum elimde olmadan pek çok şeyi ortaya çıkartıyor.. cinselliğimi bile hissediyorum... Sen neler hissediyorsun ?PD- Evet, olmaz mı. Ben de dans ederken aynı sana olanları hissediyorum. Dans ederken kendimi unuturum. Sadece dans kalır benden geriye. Herşeyi unuturum. Adımın Patrick de Bana olduğunu unuturum, kim olduğumu, nereden geldiğimi, nereye ait olduğumu.... Herşey bir anda siliniyor. Mideme büyük bir ağrı saplanır. Nasıl anlatsam, çok güçlü bir ağrı ama acı vermiyor, çok güzel.AMF- Shakespeare’in Othello’sunu kullanmışsın, ondan esintiler var. Tiyatroda bir klasik olan bu oyunu neden seçtin ? İnsanda çok ciddi travmaları anlatan ,psikolojik yönü çok baskın olan bir oyun... Duygu karmaşası bu oyundan etkilenmene mi neden oldu ?PD- Hayır. Çok etkilendiğim için değil. Bu oyunu seçtim çünkü Shakespeare’in inanılmaz biri olduğuna inanıyorum. O bir dahi. Trajediler yazmış, etkileyici trajediler. Çünkü bana kalırsa bu dünyaya neler olacağını o gayet iyi biliyormuş. Neredeyse 500 yıl önce yazılmış bu trajediler, ve o sanki geleceği görüyormuş gibi yazmış hepsini.Eğer Otello ya da Romeo&Juliet’e bakarsan, bugün 2005 yılındayız, aynı hikaye, aynı geçmiş. Hep bir tekrar bir kısırdöngü var. Örneğin, ingiliz bir kız İsrailli bir erkekle bir araya gelmek, birlikte olmak, evlenmek istiyor. Fakat mümkün değil. Neden! Çünkü kız hristiyan, erkek yahudi. Romeo ve Juliet’le benzer. Otello’nun anlatıkları, bugünün İspanyası. Birçok değişik kültürden kadının başlıca sorunu Otello’daki hikaye ile aynı. Günümüzde birçok ülkede, kadınlar,herhangi bir sebepten kocaları tarafından ya dövülüyor ya da öldürülüyor. Eğer Otello’ya bakarsak, kadın eşarbını kaybediyor, adam deliye dönüyor, kendini kaybediyor ve kadını öldürüyor.Günümüzde, bazen gazeteyi açıyorsunuz, ve okuduğunuz habere inanamıyorsunuz. Kadın kocası tarafından camdan atılmış. Bu aynı şey değil de ne o zaman. İnsanoğlunu görüyorsun, tüm insan ırkları içerisinde aynı eylemleri ikinci kez yapmaya zorlanan tek hayvan insanoğlu’dur. Benim köpeklerim var. Üç tane ve gerçekten güzeller, eğer çiftleşmek isterlerse giderler bir kere yaparlar. Daha sonra döner arkasını gider. Bir daha istemez. Ben, sen, hepimiz bir daha bir daha ve bir daha ihtiyaç duyarız, isteriz......AMF- Türk kültürüyle müzikleriyle aran nasıl?PD- Bugün, türkçe müzik almak için müzik markete gittim. Bilirsin. Ömer Faruk Tekbilek. O benim favorim. Nasıl söylesem, onu anlatmak için kelime bulamıyorum. Muhteşem. Şimdi onun müziğini dinleyip, hangisini performanslarımda kullanabilirim diye düşünüyorum.AMF- Hiç dünya çapında bir okul açmayı düşündün mü ?PD- Ben seyahat etmeyi çok seviyorum, hem de çok. Değişik yerleri ve kültürleri görmek inanılmaz bir haz benim için. Gittiğim yerlerde sokaklarda gezmeyi severim, çünkü sokaktaki insandan o ülke ve kültürü hakkında birçok bilgi alırsın. Gözlemlemek ve sindirmek çok zevklidir.PD- En çok yapmak istediğim dünyanın her tarafına giderek bale yapmak. Okul açarsam ikisinin bir arada olması çok zor. Çünkü bir okul belli başlı sorumluluğu olan bir iş. Ben okul açarsam devamlı başında olmak ve öğrencilerimi kendim eğitmek isterim.AMF- Peki Patrick’in gelecekle ilgili planları var mı ?PD- Olmaz mı. Bugün burada gösterim var. Önümüzdeki hafta iki gösteri için İspanya’da olacağım. Grubum için yeni hazırlıklarım var. Yeni projelerim var. İsrail’e gideceğiz. Tel Aviv’de gösterimiz var. AMF- Peki bu grubu kurmak fikri nasıl oluştu ?PD- İspanya’da ulusal dans grubunda tam 11 yıl dansçılık yaptım. En iyi okullarla ve hocalarla, tabi ki dansçılarla çalıştım. Ve bir süre sonra ben de o kadar çok bilgi birikmeye başladı ki... Ne derler bilirsin, çok fazla şey biliyorsan, dışarı çıkarmalısın. Birgün uyandım ve artık anlatmamın zamanı geldiğini farkettim. Ben hikayeler anlatmak istiyordum. Ve sadece baktım, insanlara baktım, insanlarda sadece hikayeler gördüm, hayatın parçası olan duyguları gördüm. Hayat, herşey hayattır. Ve daha önce dediğim gibi, bu klasi te olabilir, modern de, flamenko yada jazz... Kimbilir.AMF- Türkiyedeki dansçılara söyleyeceğiniz şeyler var mı ?PD- Benim türkiye’deki dansçılara söyleyebileceğim şey, belki de en önemli şey hayal güçlerini hiçbir zaman kaybetmesinler. Hayalleri bilirsin, rüyalarımız, düşlerimiz... Düş kurabildiğimiz ve rüya görebildiğimiz sürece yaratabiliriz. Sokaklara bakın, bakıyorsanız daha dikkatli bakın. Sadece bakmayın aynı zamanda görün. Hikayeleri, yaşamları, görün. Yoksa bir sabah kalkarsınız ve görürsünüz ki rüya diye birşey yok. Gerçek olmuş bile.... Sadece inanın.....

Hiç yorum yok: