12 Eylül 2007 Çarşamba

ORHAN PAMUK NOBEL ÖDÜLÜNÜ ALDI.

ORHAN PAMUK NOBEL ÖDÜLÜNÜ ALDI.

Türkiye’de 30 bin Kürt öldürüldü. Bir milyon da Ermeni" dedi.Ve ‘Beni AB ilgilendirmiyor. Ben AB’yi düşünce özgürlüğü, açık toplum ve demokrasi için istiyorum’ diye ekleyen Orhan Pamuk Nobel ödülünü aldı.Gerçekten çok mutluyum ve gururluyum.Ben Orhan Pamuk’u sevemedim kitapları benim tarzım değildi ama şu anda elde ettiği başarı çok önemli.Ben Ermenilerle ilgili sözleri söylediği zaman da onu kınamadım.O tarihteki bir olaydan söz ediyordu.Ben tarihte hiç kimsenin sütten çıkmış ak kaşık olmadığına inanıyorum.Herkes hayatında zaman zaman hatalar yaptı.Ama bugün edebiyat alanında çok önemli bir gün. Fransız Meclisi'nden Türkiye aleyhine bir karar çıkmasının üzüntüsünü yaşarken böyle bir ödül beni sevindirdi. Türkçe yazan bir romancı bu ödülü aldığı için sevindim. Pamuk'la ilgili, edebiyatıyla ilgili görüşlerim ne olursa olsun onu savunmam gerektiğini düsünüyorum. Bu ödül bir ölçüde Türk edebiyatına verilmiş bir ödüldür. 54 yaşındaki Pamuk’un Adonis, Ryszard Kapuscinski, Joyce Carol Oates, Ko Un ve Philip Roth gibi yazarları geride bıraktı. Yıllardır dünya gündemini sadece Kürt, Ermeni, Kıbrıs meseleleriyle dolduran Türkiye’nin, bir Nobel yazarı çıkarmasına gerçekten çok sevindim. Bu gururu bizler de taşıyabilmeliyiz, bir zamanlar "düşünce özgürlüğü mağduru" olduğu düşüncesine kapılan Orhan Pamuk da taşıyabilmeli.At gözlüğü ile hayata bakmayı biraz kenara bırakmalı bazı grçekleri görmeliyiz.Özdemir İnce’’ Orhan Pamuk sıradan bir yazardır. Türk edebiyatı roman ödülünü kazanmadı. Orhan Pamuk'a Nobel ödülü verildi. Nobel kazanmış olan Pamuk, Ermeni soykırımını kabul ediyor. Bu son derce önemli bir şeydir. Aşılması gereken ve aşılamayacak bir azman olacaktır. Türkiye satışa çıkarılmıştır, Türk tarihi açık artırmayla satılmıştır. Açık arttırmanın en sıfır noktasında satılmıştır. Bundan dolayı utanç duyuyorum. Bunu söylemem lazım.’’ Dedi ve saçmaladı.Bence bu bir hasetliktir,her zaman olduğu gibi Türk’ün sevgisizliğidir.Koskoca Yaşar Kemal Orhan Pamuk’u arayıp ilk tebrik eden oldu.Sevsekte sevmesekte bir gerçek var. Karşı görüşleri "Vatan haini, satılmış" olarak niteleyen bir ülkede , buna karşı dik durarak bu ödülü aldığı için Orhan Pamuk'u kutluyorum. Çok sevinçliyim. Hem Orhan Pamuk adına, hem Türk edebiyatı adına bu sevincim. Çünkü Türkiye'nin yüzyıllardan süzülüp gelen köklü edebiyat geleneği ve çağdaş edebiyattaki gücü, böyle bir ödülü çoktan hak etmişti, bunu kişisellikten öte Türk edebiyatına verilen bir ödül olarak algılamak gerekiyor. Bu bakımdan da çok sevinçliyim.Ve yürekten kutluyorum.

ATATÜRK'TEN SONRA Kİ GERÇEK KAHRAMAN

ATATÜRK'TEN SONRA Kİ GERÇEK KAHRAMAN

‘promete şimdi kentte

kayalara bağlı değil

beton duvarlarla çevrilidir

kartalların giremeyeceği bir semtte

kendi kendini kemirir"’

Bülent Ecevit halktı, halktandı.Gönül adamıydı…Âşıktı…Sevdalıydı…Sevilendi…Gazeteciydi…Yazardı…Şairdi.O her şeydi.Türkiye’nin bir daha göremeyeceği en dürüst,en ilkeli,en doğru siyaset adamıydı.Ve onu da yok ettiler işte…Ülkemizi tek tek satanlar,her türlü sahtekarlığı yapanlar,dini sömürenler kına yaksınlar…Elimizde kalan tek doğru adamıda kaybettik…Şimdi televizyonlara çıkıp konuşuyorlar…Onu kıran,söylemedik laf bırakmayan ama onun sayesinde siyasetçi olanlar(ki bu lafa sinir olurum ama onlar siyaset adamı değil sadece siyasetçiydiler) Ecevit’i hep haklı bulmuş sanki onun izinde yürümüşler CHP’yi Atatürk’ün kurduğu Ecevit’in savunduğu CHP yi yıkmamış sirk haline getirmemişler gibi ağızlarında ve gözlerinde hiç inandırıcılığı olmayan lafları geveliyorlar…

Pek o kadar göremesek de uzağı…

Kuşların uçuşundan belli…

Bir şeyler olacak yarın…

Öbür günden önemsiz…

Bugünden önemli…

Büyük bir kahraman gitti.Artık ne olacak?Zaten umutsuzdum artık tek umudumuz da gitti…Galiba buraları terk etmek zamanı geldi.Ya da son bir kez atağa geçip, Vasiyeti yerine getirmeye çalışmalı.Nasıl olacak nasıl yapacağız bu yozlaşmışlık ,bu ülkeyi reddedenler arasında bilmem ama son bir kez şahlanmalı.Son kez denemeli…

Atatürk’ün CHP sini,Bülent Ecevit’in vasiyetini yeniden yaratmak zorundayız.Yoksa ne Atatürk,ne Ecevit ne Türkiye Cumhuriyeti ne de bu ülke için kanını dökenler hakkını helal etmez…



ŞAKA GİBİ

ŞAKA GİBİ
Türkiye de gün geçmiyor ki mizah hayatımızın dışında olsun.Her gün bir çok olaya denk geliyoruz.Dünyanın mizahı en bol ülkesiyiz ama yüzler gülmüyor. İnsanlar gergin, sıkıntılı. Hemen herkes dokunsan ağlayacak durumda.
okuduğum bir haber yine takkemi önüme aldırdı,kendimi düzeltebilmek ve şirketteki hisselerime kavuşabilmek için beş vakit namaza başladım..Ordan da aklıma tefecilik yapan ama asla bunu kabul atmeyen ben insanlara yardım ediyorum diyen,günde beş vakit namaz kılan ama diğer aralarda zinaya açık,her daim seksten söz eden her kadına ince nağmelerle yazılan,bir arkadaşım düştü aklıma…
Bu arada önemli toplantıların ortasında, hele ki Cuma günleriyse başlayan koşuşturmaca ve namaz kılınacak yerin bulunması bana tebessüm ettiriyor mesela….
Milli Eğitim Bakanı, Öğretmenler Günü’nde yaptığı açıklamada, öğretmen maaşlarına ‘para yokluğu’ nedeniyle zam yapılmasının söz konusu olmadığını bildirdi. Aynı bakan, 15 yeni üniversite kurulsun diye çaba harcıyor. O iş için gerekli katrilyonların nereden bulunacağını bilen yok! Başbakan ise ek ders ücretlerinin artacağını söylüyor

Hırsızların ön kapıdan alınıp arka kapıdan çıkartıldığı yasa boşluğunda binbir zorlukla yetişen bir profesörün yaka paça götürülmesi mizah gibi geliyor bana.
Ne istendiği, neyin amaçlandığı belli değil. Sanki birileri şaka yapıyor gibi…

CANIM ATATÜRK

CANIM ATATÜRK

Cumhuriyet’in üzerine ‘İslami demokrasi’ kimliği giydirildi.


Batı’da Türkiye Cumhuriyeti’nin adı artık ‘İslami demokrasi’ oldu, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya devlet adamları bu sıfatı beyanatlarında kullanıyorlar artık.Ve kimse ne tür planlar içinde nereye doğru gidiyoruz,hangi emellere alet oluyoruz kimse görmüyor veya görmek istemiyor,aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali her şey tepetaklak olmuş..

Aslında hepimiz biliyoruz ki bir sinsi planın içindeyiz.

Adım adım, alttan alttan, sinsi sinsi Türkiye’nin yönü çağdaşlıktan-uygarlıktan çevrildi, kelimenin anlamını bir türlü çözemediğimiz ılımlı İslam’a doğru yol almaktayız.
Ve hepimiz buna alet oluyoruz…Bir araya gelip 2 kelam söyleyemiyoruz…Her türlü yolsuzluğu ört bas edebilen yasalar da bu konuda boşluk var…Ve ATATÜRK’E SAHİP ÇIKAMIYORUZ.FARKINDAMIYIZ BİLMEM AMA BÜTÜN KALELERİMİZ YOK OLUYOR…
Atatürk’ün ölüm gününde özel bir kanalın en çok izlenen haber programlarından biri kalkıp programa kaynana Semra ‘yı ve şehit kelimesinin anlamını bile bilmeyen cahilin cesareti çok olur misali uyuşturucudan öldüğü halde Türk bayrağına sarılan bence adını söylemeyi kendime yakıştıramadığım ihanet sayacağım birilerini programa konuk alıyor ve son cümlelerini günün anlam ve önemine göre bağlıyor….
Canım Türkiyem Avrupa yolunda ılımlı İslamla ilerliyor….
Canım ATATÜRK’ÜM SENİN ADIN KİMLERLE NERDE ANILIYOR….


AĞIR BİR ŞAKA

AĞIR BİR ŞAKA

2 yıl önce katıldığım bir TV programında Büyük şehir Belediyesine aday olan bir hanım o dönemin kadından sorumlu Devlet Bakanına bu kadar zamandır ordasınız ne yaptınız diye sormuştu Bende Tarih tekerrürden ibarettir ben siyasete girdiğimde aynı soruyu umarım size sormam demiştim…
Şimdikiler 3 yıldan bu yana iktidar. Meclis’te korkunç bir çoğunluğa sahip. !
Ve ne yapıyorlar ılımlı İslam konusunda hızla ilerliyorlar.Ve yarın diğer nesiller bize soracak,Atatürk Türkiyesi için ne yaptınız diye…

Türbanlılar ve türbanı savunanlar…Sizede sorulacak bir gün bu ülkeyi yok etmek için ne yaptınız diye….
Avrupalıların da oyunlarına alet olmayalım lütfen…Onlar geçmişin intikamını alıp bizim karşımızda gülmelerine izin vermeyelim…Anladık mizahı çok seven bir ülkeyiz ama bu şaka biraz ağır bir şaka.

REÇETESİ YOK…

REÇETESİ YOK…
Efendim geçenler de bir arkadaş toplantısındayım bir arkadaşımın evine hırsız girmiş,tam anlatmaya başlıyacaktı ki herkes bir hırsızlık olayı anlatmaya başladı bir de baktım ki benim bile unuttuğum 2-3 tane olay çıktı…
Yaptığımız araştırmalarda 25 bin kadar kayıtlı hırsız varmış…Avrupa ülkelerinde yaptığımız araştırmada maksimum 600 kadarmış…Biz yine bir Türk dünyaya bedel hesabı hırsızlık olayları ve hırsızlık mesleğiğle yine Avrupa’ya bedel oluyoruz..
Üstelik her geçen gün hızla artıyor hatta ön kapıdan alınıp yersizlik nedeniyle arka kapıdan çıkıyorlar…Eh,Ülkede ilerleme yok diyenlere belki bunu sunabiliriz!!!
Bu acaba
toplumsal bir eğilim mi?…Çünkü düşünürsek hayatımızın her kesiminde hırsızlık var…
Gıda maddelerinde hile var,mütahitlerin yaptıkları konutlar da hile var,konutların yarısı ya eksik malzemeyle yapılıyor yada çalıntı arazi üzerine…Su , elektrik çalıntı..
Devlet yatırımlarının sadece yüzde 15’i yerine ulaşabiliyor, gerisi çalınıyor.
Vergi hırsızlarını tesbit etmenin olasılığı yok…
Bağışlanan organlar kayıp…
Yoksullar için hazırlanan Yeşil Kart’tan, felaketzedeler için gönderilen yardımlar dahi çalınıyor nereye gittiği tesbit edilemiyor..
O zaman bu iş kanımızda var yani,hani kanımı kessen sar-lacivert akar gibi sloganlar milada karışıp hani kanımı kessen çalıntı akar mı oluyor…
O zaman sormak lazım, hırsızlık toplumsal bir eğilim mi?
VE GALİBA BUNUN REÇETESİ YOK…



YAŞAMAK

YAŞAMAK
yaşamak ne kadar güzeldir aslında..
sağlıklıyız, işlerimiz yolunda, doğa güzel, hayat güzel..
fakat inişli çıkışlıdır hayat..
her zaman mutlu olamaz, sürekli de acı çekmeyiz..
bu biraz da bizim yaşamı algılayışımız ve beklentilerimizle ilgilidir..
bardağın dolu mu? boş mu? olduğunu görmek gibi..
küçük mutlulukları büyütebilmek gibi..
büyük acıları da küçültebilmek gerekir..
karamsar, bıkkın ve mutssuz hissederiz bazen kendimizi..
anlamı var veya yoktur.. yaşam acı gelmeye başlar zaman zaman..

böylesi zamanlarda durup bir derin nefes almak, küçük molalar vermek gerekir..
yeniden başlamak için kendimizi sorgulamak..
belki de yargılamak!
bize acı veren nedenleri başka yerde aramak doğru değildir..
kişinin en çok kavgası kendisiyle olmalıdır..
kendini aşmayı, yenilemeyi, "yeniden" demeyi bilmek gerekiyor..
yoksa sürekli acılarla yaşamak mümkün..
"acı" ya,
"tat" olarak alışmak mümkün..

internetten gelen bir mesaj bunları düşündürdü bana..
Hintli ustanın "acı çektiğini" söyleyen çırağına, önce bir bardak, sonra göldeki suya bir kaşık tuz karıştırarak tadına bakmasını istemesi..
bardaktaki suyun tadının "acı", göldeki suyun "ferahlatıcı" gelmesi ve ustanın söylemi:

-"Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

bardak olmayı bıraktım..
göl olmaya çalışıyorum..

İNTERNETTE OKUDUĞUM BU YAZI O KADAR ÇOK ŞEY DÜŞÜNDÜRDÜ Kİ BANA SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM…